Photo Credit. Jordi Surroca // Guest Article. Archdaily, Yatzer
Herkese merhaba.Uzun bir aradan sonra, #ilham aldığımız tasarımlar köşemizden çarpıcı bir proje ile karşınızdayız. Bu hafta, David Closes tarafından tasarlanan renovasyon çalışması sonucunda eski ve yeni arasında kurduğu muhteşem köprü ile Saint Francis Kilise’sinden bahsedeceğiz.
Tasarımımızın mimarı 67 doğumlu Katalan mimar olan Closes, kariyer hayatı boyunca daha çok kentsel ölçekte projeler gerçekleştirmiş olup; çeşitli kamu kurumları için arazi ve peyzaj tasarımları üzerinde de çalışmıştır. Uluslararası tanınırlığa ve yaptığı çalışmalar ile birden fazla ödüle sahip olan mimar, yayımlanmış 4 tane de kitaba sahiptir. Form ve fonksiyonellik alanlarında ilham arayışı içerisindeyseniz, çalışmalarına bakmanızı öneririz. Bizim de güncel mimari paylaşım sitesi olan Archadily aracılığıyla tanıdığımız projede oldukça dikkat çekici detaylar bulunmakta.
Gelin birlikte detayları inceleyelim.
İspanya’da yer alan manastır kompleksi, 18. Yüzyılda Fransisken papazları tarafından inşa edilip, 1835 yılında terk edilmiştir. 2000’lerde ise yıkılan kiliseden geriye kalan 950 m2 alan, 2003 yılında Santpedor Kent Konseyi tarafından topluma kazandırılacak mekanlar arasına girmiştir. Mimar Closes ile yapılan iş birliğiyle 7 yıl süren bir inşaa sürecinin ardından 2011 yılında kapılarını açan kilise, oditoryum ve çok fonksiyonlu bir kültür merkezi olarak hizmet vermektedir.
‘’Yaptığımız çalışma ile binanın tarihi mirasını koruyor, aynı zamanda antik kiliseyi çağdaş bir şekilde öne çıkaran ve benzersiz kılan yeni değerler ekliyoruz.’’ -Closes
Restorasyon çalışmasında dış cephenin mümkün olduğu kadar orijinal haliyle tutulması hedeflenmiştir. Bu sebeple yıkıntılar yeni teknoloji ürünü beton, çelik ve cam elemanlar ile tamamlanmıştır. Bu pürüzsüz ve soğuk yüzeyler antik kalıntılar ile karıştırıldığında ortaya çıkan çarpıcı görüntü; kullanılan açılı modern formlar ile pekiştirilmiştir.
Zamanının getirdiği inşaat kalitesi sebebiyle harabeye dönen kilisede, cephe olarak yıkılan duvarlar, çöken bir çatı, kaybolan koro alanı ve düşmüş şapellerin tonozlarının görüntüsüne aldanmadan iç mekana girdiğinizde sizi bekleyen manzara oldukça şaşırtıcı. Yıkılan çatı iç mekana giren doğal ışığı arttırdığı için içeride görkemli bir atmosfer oluşmakta. Işık girişlerini farklı noktalarda tutmak ve mekana boyut kazandırmak amacıyla iç mekanda dikey aydınlatma elemanları kullanılmış.
Aynı zamanda mekanın içerisine yerleştirilen yeni ekipmanlar; tuvalet ve merdivenler, yeni bir volüm kaynağı olmuştur. Bu alanlar, tasarım bütünlüğünü bozmamak adına binanın dışarısına ya da ana şapelde alan akışını bozmayacak şekilde konumlandırılmıştır. İnşa edilen merdivenler ve rampalar kilisenin üst katlarına erişim sağlamın yanı sıra bir müze misali bina boyunca uzanan dairesel bir yol tanımlamaktadır. Bu rota, binayı bir heykel gibi farklı açılardan izleyip bütün olarak ele almanıza olanak sağlıyor.
Binanın tarihi dokusu; müdahale edilmemiş çöküntüler, bir zamanlar sunakların olduğu delikler ve birleşmemiş parçalar ile gözler önüne seriliyor. Kullandığı yapı ve bina yöntemleri ile binanın yaşadığı bozulma belirtilerini silmeden kiliseyi güçlendirmeyi amaçlayan renovasyon çalışması; binanın tarihi mirasını, onu zenginleştiren değerler ekleyerek bu antik manastırı eşsiz, çağdaş bir sanat eseri haline getirerek korumaya çalışmıştır.
Ezgi Burulday
Interior Architect & Brand Manager
from ROAS Team